Denizli Merkez Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici oldu. Gemici ile pandeminin tarıma etkisi gündemdeki konular ve tarımın daha iyi yapılabilmesi adına önerileri konuştuk.
Denizli Merkez Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici ile pandeminin üretime etkisi, Denizli’nin ürün çeşitliliği, kuraklık tehlikesi, ürünlerin tarla-Pazar arasındaki fiyat farklılıkları ve planlı tarımın gereklilikleri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
İşte tarımın A’dan Z’ye irdelendiği röportaj;
1960’ta Denizli merkezine bağlı Kumkısık mahallesinde doğdum. Çiftçiliğimiz de burada başladı ve halen devam ediyor. 26 Nisan 2004’ten bu yana Denizli merkezinde ziraat odası başkanlığını yapıyorum. Ayrıca Denizli’de 16 ziraat odasının il koordinasyon kurulu başkanlığını yapıyorum. Hep birlikte çiftçimizin tüm sıkıntılarını çözümlemek adına çalışıyoruz.
Çin’de başlayan bu salgın hızla dünyaya yayıldı. Pandemi kapıya dayandığında insanların lüks tüketime değil, önce can sonra canan diyerek kendisinin garantiye alabilecek ürünlere yöneldiğini gördük. Bu tarımın önemini bir kez daha gösterdi. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı ve ilgili bakanlıklardan pandemi döneminde çiftçinin günü gününe işlerini aksatmadan çalışabilmesi için yardım istedik. Karşılık burarak çiftçimizi arazide tutabildik. Bunun sebebi insanımızın güvenli olarak gıdaya ulaşabilmesini sağlamaktı. Şuanda da yasaklardan etkilenmeden tarımsal faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Her ürünün kendine özgü çalışmalarını atlamadan yeni ürün sezonuna hazır vaziyetteyiz. Şubat itibari ile üst gübremeler başlayacak. Bizde her konuda çiftçimizin yanındayız.
Denizli’de Merkezefendi ve Pamukkale bizim yetki sınırımızda. Denizli geçiş bölgesinde olduğu için 3 iklim yaşıyor. Ege, Akdeniz ve karasal iklim yaşandığı için çok zengin ürün çeşitliliğimiz var. 128 çeşit ürünün üretilip, ticaretinin yapıldığı bölgedeyiz. Biz iyi tarım uygulamaları ve yaklaşık 208 önder çiftçimizle birlikte 154’ü meyveci olmak üzere çalışıyoruz. Ovamızın en vazgeçilmez meyveleri ise Hicaz Narı, ayva, ceviz, Angelina eriği ve hünnap sayabiliriz. Bu zenginliğimiz geleceğimizin anahtarıdır. Buradaki problemlerimiz ise üretim planının olmayışı, çiftçi örgütlenmelerinin zayıf olmasıdır. Avrupa ve Amerika’daki örgütlenmelere göre bizdeki örgütlenmeler küçük çaplı. Bu çiftçinin derdine derman olmuyor. Avrupa bunu ürün desenine göre üretici birlikleri ile çözmüş. Desteklemelerin faydaları da üretici birliklerine göre fazla oluyor. Sahiplenme oluşturarak geliştirmişler. Bu birlikler üretimin her aşamasında üreticiye destek oluyor. Ama biz de özellikle pazarlamada büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bizim öncelikle üretici birliği yasasının içeriğini düzenlememiz lazım. Denizli çok büyük nimetlere sahip. Türkiye’nin en büyük ikinci bağ alanına sahip. Ayçiçeğinde yine Türkiye’de ikinciyiz. Anasonda Türkiye’de birinci sıradayız. Türkiye’de üretilen kekiğin yüzde 92 Denizli’den. 16-17 bin ton kekik üretiliyor. 5 bin aile buradan geçim sağlıyor. Bu başarı iyi tarım uygulamaları ile geldi. 6-7 yıldır hem iyi tarımda hem Global GEP’i aynı anda yapabilmemiz sayesinde. Buradan bir çağrıda yapmak istiyorum. İyi tarım uygulamalarında verilen desteklemeler vardı. Bu desteklemeler bireysellerde düşürüldü. Üreten insanların şevkinin kırılmasına neden oldu. Bunun hiç değilse eski rakamlarına çekmeliyiz. Biz Global GEP’in masraflarını odamızdan karşılayarak çiftçimize en pahalı sertifikasını aldırıyoruz. Bu sertifikanın önemi yeşil pasaport gibidir. Bunu alan çiftçinin ürünleri dünyanın her yerine gidebilir. Son olarak Denizli ürünlerini sıralamak gerekirse ilk sırada kekiğimiz, ikinci sırada bağ ürünlerimiz ve üçüncü sırada pamuğumuz var.
Sulama planlanması adına Devlet Su İşleri Denizli Şubesi yetkilileri ile görüşme talebimiz oldu. Çünkü sulu tarım yapılan alanlarda susuz tarım yapmak mümkün değil. Toprak suya alışık. Kıraç alanlarda susuz tarım yapılabilir ama sulu tarımda olmazsa olmaz sudur. Yetkililerin bana ilettiği şuan itibari ile konuşmanın erken olduğu. 1 milyar 76 milyon metreküp su toplanan Adıgüzel barajı görüştüğümüz günlerde yüzde 15 doluluğa sahipti. Son yağışlardan sonra belki yüzde 20’ye yükselmiştir. Son yağışların yüksek kesimlere kar olarak düşmesi bizi umutlandırdı. Alçak kesimlerde toprağın suya doyması önemliydi. Burada esas mesele ise şu; kapalı basınç sistemleri. Bakanlığın bu projelere desteği var. Ama su kaynağında ticari meta olarak görerek özellikle elektrik üretiminde kullanırsak işimiz zor. Elektriği güneş, rüzgar gibi doğal kaynaklardan üretebiliriz. Böylece barajlarımızı da muhafaza edebiliriz. Ardından yapılaması gerek şey barajlardan açık kanallarla su taşıma işinden bir an önce vazgeçilmeli. Yani kapalı basınç sulama sistemlerine geçilmeli. Çünkü açık kanallara verilen suyun yüzde 40’ı kayıp oluyor. Burada kapalı basınç sistemi ile sulamanın faydasını anlatmak gerekirse bin metrekare bir araziyi 60 ton su ile sulayabilirken vahşi sulamada bu rakam 160-220 tona çıkıyor. Yani hızlı bir geçiş hazırlamalayız.
Bir üretimin sürdürülebilmesi için öncelikle girdi fiyatlarını düşürmek zorundasınız. Şuanki koşullarda Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nde tarla, hal ve market fiyatlarının kıyaslaması her ay yayınlanıyor. Buradaki fark görünürken hala adım atılmamasını anlayamıyorum. Gübre başta olmak üzere tarımda kullanılan elektrik fiyatlarının yüksek olması, sertifikalı tohum ve fidenin fiyatlarının bize açıklanan enflasyonun 2 katından fazla arterken, çiftçinin ürünlerini fiyatları aşağıda kalıyor. Çiftçiler uzaklaşıyor, tarlalar boş kalıyor. Saman ithal eder hale geldik. Bu çok acı. Bu durumda iken çiftçinin fiyatlarının yükselmesindeki etkisi yüzde 5 bile değildir. Gelelim yüksek fiyat konusuna; çiftçinin elinden ürün alındıktan sonra 400-500 km ürün taşınıyor. Buradan nakliye ücreti biniyor. Örneğin İstanbul Silivri’de yetiştirilebilecek ve anlık tüketiciye ulaştırılabilecek ürünler orada yetiştirilmiyor. İşte tarımda planlamanın önemi burada yatıyor. İhtiyaç olan güvenli gıdaya ulaşabilmesini sağlayacak çözüm bölgesel üretimdir. Bir ara havza bazlı ürün söyleniyordu ama geçilemedi. En can alıcı noktadan bahsetmek gerekirse; üretici ve halden çıkış fiyatlarında çok aşırı fark yok. Bazı kesimler topu kendinden atmak için halde şöyle böyle oldu diyor. Başka bir durum ise serbest piyasa ekonomisi çiftçiye uygulanıyor. Fiyatlar yükselince ithal mal ile fiyatlar düşürülmek isteniyor. Çiftçinin ürünü elinde kalıyor. Çiftçi ürününü ihraç etmek isteyince sanayiciye uygulanmayan ön izne tabi tutuluyor. Burada çiftçinin elinden tutulmalı. En büyük problemlerden biri de dövizin bahane edilmesi. Dolarda geçtiğimiz seneden itibaren dalgalanmalar oldu ve sonra bir anda kur zıpladı. Herkes ayağa kalktı girdilerin arttığına yönelik. Fiyatlar arttırıldı. Şimdi dolar ilk yükselmediği seviyelere düştü. Şimdi zam yapılan ürünlerin fiyatları neden düşürülmüyor. Burada bir denetimsizlik var. Gerekli yaptırımlar yapılmalı. Çiftçi günah keçisi olmamalıdır. Bu girdilerde prim miktarlarının da cılız kalması zor durum daha da zorlaşıyor.
Son olarak çiftçimiz yaşlanan bir nüfusa sahip. Şuan üreticimizi yaş ortalaması 60-65 civarında. Gençlerimizin tarıma kazandırılması lazım. Hibe projelerle özendirici olmak, ara eleman ihtiyacını karşılayacak bir tarım meslek lisesinin kurulması gerekiyor. Özellikle bunu Denizli’de istiyoruz.
RÖPORTAJ:ORAL CAN TATAR