Op. Dr. Umut Faydacı, endoskopi sırasında mide kanserinin çevresel nedenden dolayı yüzde 90 oranında meydana geldiğini belirterek, “Şüpheli görülen yerlerden biyopsi alınarak yüzde 95-99 duyarlılıkla mide kanseri tanısı konulabilmektedir” dedi.
Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Umut Faydacı, 1-7 Nisan Kanser Haftası sebebi ile “Mide Kanseri” ile ilgili önemli ilgilendirmelerde bulundu. Mide kanserinin tanısı ve tedavisi hakkında bilgi veren başarılı hekim, vitaminden zengin sebze ve meyve tüketiminin koruyucu etkisini olduğunun ispatlandığını belirtti. Mide kanserinin Türkiye’de kanserler arasında 4. sıklıkla görüldüğünü ve kanser nedenli ölümlerde 2. sıklıkla karşımıza çıktığını ifade eden Dr. Faydacı, “Genetik ve çevresel risk faktörleri olarak 2 başlık altında toplayabiliriz. Genetik nedenler yüzde 10 oranında, çevresel nedenler ise yüzde 90 oranında sigara, alkol kullanımı, endoskopik muayenede kanser öncüsü lezyonların varlığı, geçirilmiş mide operasyon öyküsü, midede sürekli helicobacter pilori enfeksiyonu olması sayılabilmektedir. Vitaminden zengin sebze ve meyve tüketiminin , düzenli egzersizin koruyucu etkisi olduğu ispatlanmıştır. Mide kanserleri beslenme alışkanlıkları ile ilişkili olarak, Rusya, uzak doğu ülkeleri ve Güney Amerika batısındaki pasifik ülkelerde beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak daha sık görülerek coğrafi dağılım göstermektedir. Beslenmeye bağlı çevresel faktörleri açacak olursak liften fakir, yüksek yağ oranlı, direk ateşte, dumanda pişmiş(tütsülenmiş), yüksek tuz oranlı (turşu, salamura) gibi gıdaların kullanımı sayılabilmektedir” dedi.
Mide kanserinde klinik bulgulardan bahseden Dr. Faydacı, “Mide kanseri, erken dönemde yüzde 80 klinik bulgu vermemektedir. İlerleyen dönemlerde ise mide kanseri, mide esnekliğinde azalmaya neden olarak çabuk doyma , halsizlik ve iştahsızlığa neden olmaktadır. Hastanın diyet yapmadığı halde son 6 ayda yüzde 10’dan fazla kilo kaybetmesi, anlamlı bir klinik bulgudur. Kitle büyüdükçe künt veya kramp tarz karın ağrısı görülebilmektedir. Kitlenin bulunduğu yere bağlı olarak mide girişinde ise yutkunurken takılma, mide çıkışında ise yemekten 2-3 saat sonra yediklerini sindirilmeden kusma görülebilmektedir. Kitlenin damar tutulumuna bağlı mide kanaması olabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Mide kanserinde tanı konulması hakkın bilgi veren Dr. Faydacı, “Önce fizik muayene ile hastada soluk görünüm, deride aşırı kilo kaybına bağlı buruşukluk görülmektedir. Labaratuvar bulgularda kitlenin sürekli kanamasına bağlı olarak, hastada demir eksikliği anemisi ve tümör belirteçlerinde yükselme saptanabilmektedir. Gaitada gizli kan testi, pratikte kullanılabilen en önemli tarama testimizdir. Hastaya radyolojik olarak ultrason ve tomografide midede duvar kalınlaşması ya da MR ile karaciğerdeki metastazların saptanması mümkündür” şeklinde konuştu.
Kan sulandırıcı ilaç kullanan hastaların 5 gün öncesinden kesilmesi gerektiğini belirten Dr. Faydacı, “Bu laboratuvar ve görüntüleme bulguları sonucu şüpheli hastalara endoskopik inceleme mutlaka yapılmalıdır. Endoskopi, hastalara 8 saat açlık sonrası, sedasyon anestezi altında (uyutularak) uygulanabilmektedir. Hasta kan sulandırıcı ilaç alıyorsa 5 gün öncesinden bu ilaçlar kesilmelidir. Endoskopi sırasında görsel olarak tanı konulup, şüpheli görülen yerlerden biyopsi alınarak yüzde 95-99 duyarlılıkla mide kanseri tanısı konulabilmektedir. Erken dönem mide kanserleri, veya kanser öncüsü olan polipler tamamen çıkarılarak endoskopi ile tedavi edilebilmektedir” diye konuştu.
Mide kanseri tedavisi hakkında bilgi veren Dr. Faydacı, “Erken dönem mide kanserleri veya kanser öncüsü olan polipler tamamen çıkarılarak endoskopi ile tedavi edilebilmektedir. Ancak mide kanserlerinde en etkili tedavi yöntemi cerrahi olarak tümörün tamamen çıkarılmasıdır. Cerrahi yöntemde, tümörün bulunduğu yere göre midenin belirli bir kısmı ya da tümü çevre lenf bezleriyle çıkarılmalıdır. Ancak tanı konulduğunda yüzde 25 -30 oranında hasta grubuna etkili cerrahi işlem uygulanabilinmektedir. Buna rağmen mide kanserlerinde 5 yıllık ortalama sağkalım oranları evresine göre yüzde 11 ila 32 arasında değişiklik göstermektedir. Bu sağkalım oranlarını arttırmak, yapılan endoskopik ve labaratuvar tarama testleriyle mide kanseri öncüsü lezyonların henüz kansere dönüşmeden bulunup tedavi edilmesi ve mide kanserlerinin erken evrede yakalanmasıyla mümkündür” dedi.
Ailesinde mide kanseri olanların daha erken yaşta taranması gerektiğini ifade eden Dr. Faydacı, “Tarama yaşı, genetik risk faktörü olmayan normal popülasyondaki kişiler için 50 yaş olarak kabul edilmektedir. Tarama, en geç her 2 yılda bir dışkıda gizli kan bakılarak ve testi pozitif çıkanlara gastroskopi uygulanarak yapılmalıdır. Mide ameliyatı geçiren hastalarda ya da önceki gastroskopide kanser öncüsü lezyonlar saptanan hastalarda, gastroskopi 1-3-5 yıl içinde tekrarlanmalıdır. Taramanın sonlandırma yaşı 75 olarak belirlendiyse de bu süre kişiye göre uzatılabilmektedir. Genetik risk grubunda olanlarda, yani birinci derece yakınında mide kanseri olan, ailesinde polipozis sendromlarından biri bulunan, ailesinde 40 yaşından erken yaşta mide kanseri saptanan bireylerin taranmasına daha erken yaşta endoskopik olarak başlanmalıdır” şeklinde konuştu.