Gündem siyasetle dolu dolu devam ederken biz de siyasetin psikolojisiyle devam edelim. Oturduğunuz her ortamda muhtemel ki oyunuzu kime vereceğinizi, neden vereceğinizi-vermeniz gerektiğini konuşuyor hatta karşıt görüşlerle birbirinizi ikna etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Bu noktada belki de aslında kendi oyunuzu kullanacağınız ideolojiden tam olarak da emin olmadığınızı hissettiğiniz oldu mu?
Karşıt görüşten birinin size sunduğu olumsuz bir eleştiriye hak verdiğiniz ama yine kararınızı genele bakarak verdiğiniz için yanıtsız kalmayı seçtiğiniz?
İşte siyaset psikolojisi bu duruma şöyle bir kuramı kullanarak yorum getiriyor; bilişsel tutarlılık ya da bilişsel denge. Bu kurama göre kişinin davranışları ve düşünceleri arasındaki tutarsızlıklar kişide huzursuzluk ve gerilime sebep olmaktadır. Bu tarz uyuşmazlıklarda kişi kendini mutsuz hisseder ve bu uyumsuzluğun yoğunluğunu azaltmak için motive olur.
EVET AMA”LAR İŞTE TAM BURADA DEVREYE GİRER
Siyaset bilimcisi David P. Houghton bu duruma güzel bir örnek vermiştir; 2.Dünya Savaşında Nazi Almanya’sına karşı Sovyetler birliğiyle ittifak oluşturan Birleşik Devletler. Bu durum Birleşik Devletlerdeki pek çok komünizm karşıtını rahatsız etmiştir ancak bununla başa çıkabilmek adına iki seçenekten oluşan düşünme biçimlerine üçüncü bir alternatif inanç ya da ifade ekleyerek durumu tolere etmişlerdir. “Evet ama”lar işte tam burada devreye girer. Houghton bu ittifakları sonuçlara ulaşabilmek adına yapılmış mantık evliliklerine benzetir. Ne dersiniz şu anda içinde bulunduğumuz durumları çağrıştıran bir şeyler var mı?
Süreçlerin bu şekilde ilerlemesi ise partiye sadakatle oy vermekten durumlara göre oy vermeye yönlenmiş olabilirsiniz. Siyaset psikolojisinin oy verme davranışını açıkladığı bir diğer kuram “durumlara göre oy verme”dir. Siyaset bilimcileri bir yandan seçmenin partisiyle özdeşleştiğini savunurken diğer yandan da bu seçmen grubunun yüzdeliğinin azalmaya başladığını savunur. Seçmenler geçmişe göre siyaset ve ideolojiler hakkında daha kapsamlı bilgiye ve tecrübeye sahipler ve içinde bulundukları siyasi ortamlar önemli ölçüde değişti.
SEÇMEN DAHA SEÇİCİ DAVRANIYOR
Seçmenlerin sorun olarak gördükleri durumlar medeniyetleşme ve ekonomik ilerleyişlerle birlikte yeni sorunlara evrildi. Beklentisi değişen seçmen ise oy kullanırken parti adayına sadece parti adayı olduğu için oy kullanırken şimdilerde daha seçici davranıyorlar. Bunu yaparken iki yol seçiliyor geçmişe yönelik ve geleceğe yönelik durumları değerlendirerek oy verme.
Geçmişe yönelik oy verme davranışında seçmen parti ve kişilerin geçmişteki icraatlarındaki başarılar için ödüllendirmeyi ya da başarısızlıklar için cezalandırmayı seçiyor. Bu seçenek daha kolay ve daha az analize ihtiyaç duyulan bir seçim olarak algılanırken geleceğe yönelik oy verme modelinde ise seçmen daha talepkâr davranır.
Geleceğe yönelik oy verme modeli ilk olarak aday olan tüm partiler arasında bir kıyaslama yapar ve güncel sorunlarla ilgili politikaları karşılaştırır. Daha sonra sorunlara üretilen çözüm politikalarından hangisi kendine en yakın geliyorsa o partiye oy vermeyi seçer. Tabii ki bu noktada herhangi bir partinin çözümlerine %100 kendini yakın hissetmeyebilir ancak kendi fikriyle benzerlikler karar vermek için yeterli olacaktır.
Bu yeni duruma rağmen dünya genelinde partiye bağlılık durumunun anlamlı ölçüde varlığını sürdürdüğü de yeni çalışmalarla yadsınmayacak derecede olduğu anlaşılmıştır. Sizin oy verme davranışınız bunlardan hangisine benziyor?