Çocuk Psikolojisi Derneği Başkanı, Denizlili Psikolog Süleyman Hecebil, 2022-2023 eğitim-öğretim yılı öncesinde dikkat çeken bir köşe yazısı kaleme aldı. Hecebil, Türkiye’deki eğitim sistemine, çocukların soruların değil, cevapların peşinden gittiğini belirterek ezberci eğitim eleştirisi yaptı. Hecebil’in sorduğu soru ise; ‘Nasıl çocuklar yetiştiriyoruz’ oldu.
Çocuk Psikolojisi Derneği Başkanı, Denizlili Psikolog Süleyman Hecebil Cumhuriyet Gazetesi’nde dikkat çeken bir köşe yazısı kaleme aldı. Hecebil, 2022-2023 eğitim-öğretim sezonunun başlamasına günler kala ‘Nasıl çocuklar yetiştiriyoruz’ sorusunu sordu.
İşte Süleyman Hecebil’in Türkiye’deki eğitim sistemini derinlemesine irdelediği köşe yazısı;
“Okulla açılıyor, milyonlarca çocuk, anne – baba ve öğretmen yeni eğitim dönemi için yola çıkıyorlar. Tüm öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sağlık, esenlik ve başarı dolu bir dönem diliyorum.
Sanırım Büyük Önder Atatürk döneminden sonra “nasıl çocuk yetiştirmek istiyoruz?” sorusunu pek fazla sormadık. Belki de bu soruyu sormadan çocuklarımızı kendi istediğimiz ve önceliklerimize göre yetiştiriyoruz.
Şimdi bu soruyu ben bir kez daha sormak istiyorum: Biz şu anda nasıl çocuklar yetiştiriyoruz? Cevapların peşinden koşan mı, sorularının peşinden koşan mı? Maalesef üzülerek söylemeliyim ki biz çoğunlukla cevapların peşinden koşan çocuklar yetiştiriyoruz. Daha doğrusu eğitim sistemi, müfredat, program ve sınavlar çocuklarımızı cevapların peşinden koşturuyor.
Eğer bir sistem çocukları cevapların peşinden koşturuyorsa ezberci bir eğitim söz konusudur ve öğrenciler bilgiyi sadece hatırlamak amacıyla öğrenirler. Eğer eğitim sistemi öğrencileri soruların peşinden koşturuyorsa orada merak eden öğrenciler, soru soran öğrenciler, araştıran, soran ve sorgulayan öğrenciler var demektir. Birçok gelişmiş ülke eğitimde merak sorunu ile yakından ilgilenirken, ülkemiz yıllardır biat sorunu ile ilgilenmektedir. Oysa keşif için, buluş için, yaratıcılık için, öğrencilerin eğitim sürecine etkin katılımlarını sağlamak için “merak” en önemli koşuldur.
Aslında merak insan doğasında olan bir şeydir. Bebeğin ilk öğrendiği sözcükler “ne”, “neden” gibi soru içeren, merak içeren sözcüklerdir. İnsan yavrusunun her dönemde farklılaşana temel gelişim ihtiyaçları vardır. Örneğin; ilk iki yılda en temel gelişim ihtiyacı anne sütü, anneyle duygusal yakınlık, anneyle bütünleşme ihtiyacı ön plana çıkarken, ilkokul çağındaki çocuğun temel gelişim ihtiyacı meraktır.
Bir ilkokul çocuğu için merakın değeri bebekler için anne sütünün değeri kadar önemlidir. İlkokul çağındaki çocuklar okula başlarken ve ilkokulun ilerleyen sınıflarında her şeye ve her konuya karşı merak duymaktadırlar. Okuldaki ders etkinliklerine büyük bir istek ve merakla gelen çocukların merak ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Merak ihtiyacı yeterince karşılanmayan öğrencilerde merak duygusunun yerini umutsuzluk ve kayıtsızlık alıyor. Sınıflarda ders dinlemeyen, ders çalışmayan, ödev yapmayan, dersin düzenini bozan ve ilgisiz öğrencilerden şikâyet ediliyorsa bunun en temel nedeni o sınıfın öğrencilerinin merak duygularını kaybedip, umutsuzluk ve kayıtsızlık içine düşmüş olmalarıdır. Bir şeyi öğrenmek için önce onu merak etmek gerekir.
Merak öğrenme sürecinde tetikleyici bir role sahiptir. Merak eden, soru soran çocuk öğrenir ve gelişir. Hep bildiği yoldan gelip giden kişi çevreyi keşfedemez. Mevcut eğitim sisteminde, bilginin öğrenciye aktarılması, öğrencinin bilgiyi hafızasına kaydetmesi, soru sorulduğunda bu bilgiyi anımsaması üzerine bir işleyiş söz konusudur. Bilgiyi hafızasına kaydeden ve gerektiğinde bu bilgiyi anımsayabilen öğrenciler başarılı kabul edilmektedir. Bu tür bir eğitim siteminde öğrencinin, velinin ve hatta öğretmenin en temel amacı sınavda alınacak puandır.
Bir derste sorular çoğunlukla öğretmen tarafından soruluyorsa orada işler pek yolunda gitmiyor demektir. Çocukların derse karşı ilgisiz ve meraksız olmaları söz konudur. Eğer bir derste sorular çoğunlukla öğrenciler tarafından soruluyorsa o derste işler yolunda gidiyor; öğrenciler derse ilgi duyuyor, merak ediyor ve derse aktif katılıyorlar demektir. Öğrencilerin derste soru sormaları çok önemlidir, ama öğretmenin sorulara verdiği cevaplar ve tepkileri de bunun kadar önemlidir. Öğretmenin cevabı ve tepkisi, öğrenciyi bir “an önce bilgilendirme kaygısını” taşımadan çocuğu yeni keşiflere götürecek nitelikte olmalıdır.
Öğrencileri keşfe götürecek “merak” iken onları zararlı bilgilerden alıkoyacak anahtar sözcük de “şüphe (kuşku)”dir. Öğrencilerin bilgi kılığına girmiş her şeye inanmamaları için, kendi akılları ve fikirleri ile düşünebilmeleri için şüphe etmeyi de öğrenmeleri gerekir. Bilimin ve araştırmanın temelinde merak ve şüphe vardır.
Bilimde değişim ve gelişim süreklidir, dolayısı ile bilgiler değişebilir, ama bilim dışındaki bilgiler dogmatiktir, değişim yoktur, hatta onaylanmaz. Şüphe eden kişiler hurafelerden ve zararlı bilgilerden uzak dururlar.
Şimdi başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm taraflara soruyorum:
Merak konusunu hiç merak ettiniz mi?
Öğrencilerin merak ihtiyacını karşılamak ve merak duygusunu ayakta tutmak için okullar, sınıflar, kitaplar, müfredat ve öğretmenler hazır mı? Yeterli mi?
Siz nasıl çocuklar yetiştirmek istiyorsunuz: Soru soran, araştıran, bilgiyi keşfetmeye çalışan çocuklar mı? Yoksa bilgiyi ezberleyen ve sadece sınav puanı için dersi dinleyen çocuklar mı?
Gelecek kuşağın “şüphe” edip kendi aklını ve fikrini kullanabilen mi oluşmasını istersiniz? Yoksa verilen bilgiyi kabul eden ve inanan, biat eden uslu insanlardan mı oluşmasını istersiniz?
Okullar açılıyor da, çocuklarımız için mi yoksa alışkanlık olduğu için mi?”