AK Parti Denizli İl Başkanlığı 28 Şubat ‘post modern’ darbesinin yıl dönümü sebebiyle bugün bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
AK Parti Denizli İl Başkanlığı’nda bugün gerçekleştirilen basın açıklamasına AK Parti Denizli İl Başkanı Necip Filiz, AK Parti İl Kadın Kolları Başkanı Nurcan Dalbudak, yönetim kurulu üyeleri, il kadın kolları üyeleri, partililer ve basın mensupları katıldı. AK Parti İl binasında 28 Şubat’ı hatırlatan o yılki gazete manşetleri ile küçük bir sergi hazırlandı.
Basın açıklaması öncesinde AK Parti Kadın Kolları Başkanı Nurcan Dalbudak söz alarak düşüncelerini aktardı. Dalbudak;”Bugün 28 Şubat’ta yaşanan o acı hatıraları bir kez daha hatırlamak, bir kez daha bu milletin nelerin üstesinden geldiğini anlamak çok önemli. Yıllarca ordusunun vatandaşına silah doğrulttuğu, kendi vatandaşını tehlike olarak gördüğü uzun yılları yaşadık. Şimdi çok şükür öyle değil. Şimdi vatandaşını en üst düzey birinci sınıf vatandaş olarak görüp, içerideki ve dışarıdaki tehlikeleri yok ederek ülkenin menfaati için uğraşıyor TSK’mız. Buradan şehitlerimizi de rahmet anıyoruz. Bugün Afrin’de savaşan askerlerimizin arkasındayız. Bu acı tecrübeleri bir daha yaşamamak için, bu ülkeyi bir daha birileri istiyor, birilerinin silahı daha büyük diye, yetkileri daha fazla diye hiç kimse bu milletin söylediği sözün üzerine söz söyleyemeyecek”dedi.
Dalbudak’ın ardından söz alan AK Parti Denizli il Başkanı Necip Filiz AK Parti Genel Merkezi tarafından bugün için hazırlanan 28 Şubat ‘post moder’ darbe basın açıklamasını okudu.
”28 Şubat 1997 tarihinde Türkiye post modern bir darbeye muhatap oldu.Bugün 28 Şubat darbesinin yıl dönümü vesilesiyle tüm darbeleri bir kez daha şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
Darbe bir insanlık suçudur. Zira darbe eylemiyle insanların başta yaşam hakları elinden alınmakta bireysel ve toplumsal her türlü özgürlükleri kesintiye uğratılmaktadır. 28 Şubat döneminde bireysel özgürlükler bağlamında, insanların eğitim-öğretim,çalışma,düşünce inanç ve ibadet haklarının elinden alındığını gördük.Bu milletin çocukları ilköğretimden üniversite çağına kadar eğitim hayatından yoksun bırakıldı. Dini inançları sebebiyle çalışma hakları dahil tüm sosyal ve ekonomik hakları ellerinden alındı. Haince fişlendiler. Başörtülü kadınlar, kamu hizmeti alamadı. Bazı firmalar ise yeşil sermaye denilerek ihalelere alınmayıp, teşebbüs hürriyetleri kısıtlandı ve ekonomiye, iş gücüne yapacakları katkıyı yerine getiremediler. Bankalarda milletin trilyonlarca parası hortumlanarak, illegal yapılara aktarıldı. Medya, attığı manşetlerle meşru hükümeti devirdi, siyasi darbe yaptı. Partiler kapatıldı. Ankara sokaklarında tanklar yürütülerek siyasete, demokrasiye ve insan haklarına ‘balans ayarı’ yapıldı. Bürokrasinin bir ayağı olan Milli Güvenlik Kurulu Kararlarıyla siyasiler hizaya çekilip, hükümet yönetimi vesayet odaklarına teslim edildi.
Ancak, 15 Temmuz Darbe girişiminde de açıkça ortaya konulduğu üzere Hükümetimiz ve Milletimiz darbeler tarihine nokta koymuştur. Son hain örneğini 15 Temmuzda bir kez daha yaşadığımız her türlü darbe ve darbe girişimini artık tarihin karanlık sayfalarına gömüyoruz.Ak Parti olarak bu noktadaki kararlığımızı, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde milletimizden aldığımız güçle her türlü vesayet odaklarına ve darbeci zihniyete deklare ediyoruz.Milletimizin feraseti, cesaret ve gayreti ile artık o günleri hiçbir zaman yaşamayacağımıza inanıyoruz. Milletin kendi kendini yönetme hakkının ve milli iradeye saygının ülkemizdeki siyasi, hukuki ve sivil tüm kurum, kuruluş ve bireylerce kabul görmesini diliyoruz.Geçmişten gelen kadim medeniyetimizin tecrübesi ile geleceğe, güçlü ve lider Türkiye’ye daha emin adımlarla yürüyoruz. 16 yıldır her daim yanımızda olan milletimize saygıyla şükranlarımızı sunuyoruz.”
https://www.youtube.com/watch?v=j–y80neER0&feature=youtu.be
28 Şubat 1997’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından açıklanan kararlarla başlayan ve Post Modern Darbe olarak nitelendirilen süreç.
28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997’deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.
*4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.
*21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini” söyleyerek, RP’nin kapatılması için dava açtı.
*3 Haziran’da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM’de başladı.
*7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
*10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
*18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
*19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
*30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükümeti’ni kurdu.