Denizli Devlet Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Okan Er, 29 Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla dünyada ve ülkemizde en çok görülen kronik hastalık olan hipertansiyona dikkat çekti ve açıklamalarda bulundu.
Hipertansiyon hastalarının ya yüksek tansiyonu olduğunu bilmediklerini ya da bilip uygun diyet ve ilaç kullanmadıklarını belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Okan Er, hipertansiyon hastalarının çok azında tansiyonun kontrol altına alındığını söyledi. Uz. Dr. Er: “Dünya üzerinde 1.1 milyar insan yüksek tansiyon hastası ve bunların sadece 5’te birinden azında tansiyon kontrol altına alınmıştır. Hastaların %90’ında hastalığın sebebi bilinmemektedir. Bu grup esansiyel hipertansiyon veya birincil hipertansiyon olarak adlandırılır. Damar içindeki kanın damar duvarına yaptığı basıncın yüksek olması durumudur. Evde ölçülen değer 135/85 mmhg hastanede veya bir sağlık kurumundaki değerler ise 140/90 mmhg dan fazla ise hipertansiyon tanısı konulur. Tabii ölçüm öncesi hastanın sakin olması, sigara, çay-kahve tüketmemesi, efor sarf etmemesi ve 5 dk dinlenmiş olması önemlidir. Özellikle sabah ve akşam yemeğinden önce aç karnına aynı koldan iki dakika ara ile 2 kez ölçüm yapılmalıdır. Tek bir değerle değil en az 2 farklı gündeki ölçümle tanı konulur. Kan damarlarımızı bir organ olarak kabul edersek insan vücudunun en büyük organı damarlarımızdır. Bir süre sonra yüksek basınçta kanlanan tüm organlar başta kalp, beyin, böbrek, göz olmak üzere hasarlanır ve hastalıklar ortaya çıkmaya başlar. Sıklıkla kalp krizi, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, aort diseksiyonları, inme/felç, beyin içine kanama, böbrek yetmezliği, göz içi kanama, görme problemleri gibi sayısız soruna yol açar. Hipertansiyon hastalarının ancak %10’u gibi küçük bir grubunda böbrek dokusunun hastalıkları, böbrek atar damarında darlık, feokromasitoma denilen özel bir hastalık, aort koartasyonu ve daha nadir sebepler bulunur. Bu gruba sekonder (ikincil hipertansiyon) denir” şeklinde konuştu.
Uz. Dr. Okan Er, yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastalığından şüphelenilen kişiler için “evde tansiyon takibi” istediklerini vurgulayarak hastaların tansiyon takiplerini aksatmaması gerektiğini ifade etti ve şunları söyledi: “Hastanın, tansiyon değerlerinin sağlık kurumunda veya sağlık personelince ölçüldüğünde yüksek, normal hayatta, evde ise normal olmasına ‘beyaz gömlek hipertansiyonu’ denir. Bu durumunun tam tersi, yani hekimin muayenesinde ölçülen tansiyon normal iken; gerçek yaşamda (evde, işte…) kişinin yüksek tansiyonu olmasına ise “maske hipertansiyon” denir. Beyaz gömlek hipertansiyonu daha iyi huylu bir durum iken maske hipertansiyonlular gerçek hipertansiyon hastasıdır ve holter ile tanı konur. İleri yaştaki kişilerde ise “pseudo hipertansiyon” diğer bir ismiyle “yalancı yüksek tansiyon” dediğimiz bir durum vardır. Bu da damar duvarında aşırı kireçlenmeye bağlı cihazın olduğundan daha yüksek bir değer ölçmesidir. Kısacası tansiyonun türleri vardır ve tansiyonunuzu ölçmeden bilemezsiniz. Yüksek tansiyon çoğu zaman belirti vermez, hissetmezsiniz. Bu nedenle tansiyonun düzenli ölçülmesi ve farklılıklar söz konusu olduğunda zaman geçirmeden hekime başvurmak gerekir” diye konuştu.
Toplumda yüksek tansiyon ile ilgili en önemli sıkıntının tuz ve tuzlu gıdaların çok tüketimi olduğunu dile getiren Uz. Dr. Er; “Tarhana çorbası, ev salçası ile turşular aşırı tuzludur ve bunların sık tüketilmesi hipertansiyon ataklarına neden olabiliyor. Hatta bunları tüketirken alınan tuz, bir tuzluğun yarısını yemeğe boşaltıldığında alınmıyor. Yine sık tüketilen ekmek, zeytin, peynir gibi gıdalar da tansiyon değerlerini çok değiştirebiliyor. 7-24 hizmetin devam ettiği hastanemizde Kardiyoloji, Dahiliye, Nefroloji bölümlerimize mutlaka kontrollere hipertansiyon hastalarımızı bekliyoruz” dedi.