Denizli’nin Sarayköy ilçesinde Zorlu holding tarafından yapılmak istenen Tekkehamam JES II projesi için gerçekleştirilmek istenen ÇED toplantısı Sarayköylü köylüler tarafından protesto edilmişti. Bakanlık ve şirket yetkilileri köylülerden gelen yoğun tepki nedeniyle toplantıyı iptal etmişti.
Denizli’nin Sarayköy ilçesinde Hasköy, Karakıran, Tırkaz ve Acısu köylerine yakın bölgede yapılmak istenen Jeotermal Enerji Santrali projesine ilişkin 18 Aralık Salı günü Çevre ve Şehircilik il müdürlüğü ve Şirket yetkilileri “Tekkehamam Jeotermal Enerji Santrali ÇED Toplantısı” düzenlenmek istedi. Köylülerin yoğun protestosu ile karşılaşan yetkililer toplantıyı iptal etmek zorunda kalmıştı. Hasköy, Karakıran, Kabaağaç, Tekke ve Tırkaz mahallelerinden gelen köylüler, bölgede yeni bir JES istemediklerini dile getirmişlerdi. Köylülerle birlikte Denizli’den giden çevreci gruplar, Sarayköy Çevre Gönüllüleri ve Denizli Barosu Çevre Komisyonu adına Avukat Ozan Orpak da üreticilere destek verenler arasında yer aldı.
Sarayköy’de yapılmak istenen JES projesi, köylülerin neden istemediği ve bundan sonraki hukuki sürecin nasıl işleyeceğini o gün orada bulunan Denizli Barosu Çevre ve Kent Komisyonu Koordinatör üyesi Avukat Hasan Ozan Orpak, Denizli Deda Haber’e anlattı. İşte gerçekleştirdiğimiz röportajdan önemli kesitler:
Öncelikle oradaki toplantıyı biz engellemedik aslında. O toplantıda gelenleri biz bilgilendirmek istedik. Sözde bizi bilgilendirmeye gelenler, aslında yeterli bilgiye sahip olmadığı kanaatindeyim. Oradaki yerli halk, yerel halk, biz de dahil hepimiz konuya aslında daha vakıfız. Çünkü başımıza neyin geleceğini çok iyi biliyoruz. Biz yaşamak istiyoruz. Oradaki vatandaşın, işçinin, okuyanın fark etmez. Herkesin tek istediği yaşamak. Ve bu yaşamın içerisinde tek istediği temiz su içmek, Temiz gıdadan faydalanmak, Dünyalar güzeli en verimli toprakların zehirlenmemesi noktasındaki bir tepkisiydi bu. Toplantıda biz, biz diyorum oradaki hepimiz bilgilendirmek ziyade biz devleti bilgilendirmek istedik. Yani başımıza ne gelebileceğini en azından siz görebiliyor musunuz dediğimiz zaman, onlar dedi ki ‘siz bilgilendirilmek istemiyorsunuz’, ‘Hayır’ dedik biz de’ Oradaki ÇED raporu olsun şu olsun her şeyi biliyoruz, biz her şeye vakıfız, ‘siz bunları biliyor musunuz?’ diye sorduk. Toplantı bu şekilde olamadı. Biz de istediğimizi bu sayede belli noktalara iletmiş olduk. Hukukçu olarak da takipçisi olacağımızı söyledik. Kendimiz orada katılımcılarla birlikte birlikte bir tutanak tuttuk, bunu da müdürlüğe, bakanlık yetkililerine ilettik, tüm katılımcılarda hiç biri baskı altında kalmadan imzalayarak bu tutanağı onlara ulaştırdık. Sonucun ne olacağını da takip ediyoruz sürekli ve seri olarak.
Aslından çok değiştirmesi gerekiyor. Ama mevcut konjonktür mevcut yönetim belki de bunun değiştirilmemesi için bir şeyleri devam ettirmeye çalışacaklar. Biz bir şeyleri engellemeye çalışmıyoruz. Biz bu ülkede enerji ihtiyacının ne kadar olduğunun farkındayız. Sadece bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, enerji bizim için çok önemli. Ancak bu enerji biz de geri döndürülemez sorunlar ortaya çıkartacaksa, en başta burada yaşayan olarak biz buna karşı çıkarız. Çünkü biz geleceğimizi, ilerideki kuşaklara, genç kuşaklara, yaşanabilir bir ülke yaşanbilir bir toprak, hava ve su bırakmak istiyoruz. Bu mücadele bunun mücadelesidir. Orada okuma yazma bilmeyen belki ömrü çok az kalmış bile olsa orada verdiği mücadele de bu. Sadece çocuklarının ve torunlarının daha iyi bir çevrede daha bir ortamda yaşayabilmesi. Çünkü kurulmak istenen enerji JES çok masum görünse de ne kadar tehlikeli olduğunu en azından çevremizde ve hali hazırda devam eden, santraller bazında da bunu çok net görebiliyoruz. Çünkü JES’in bize olan zararı göründüğü kadar basit değil.
Tabi buna A şirketi B şirketi olarak bakmamak lazım. Burada ismi geçen şirketin yatırım gözüyle gördüklerini biliyoruz, evet bir yatırım olabilir kendi çaplarında, evet para kazanacak olabilirler. Evet kendilerine göre ülkeye bir faydası olabileceğini düşünebilir. Burada önemli olan para değildir. Bizim orada para için değişemeyeceğimiz topraklar var. Bir santimetrelik toprak, 150 yılda oluşuyor. Ve bu JES’le birlikte biz bu bir santimlik toprağı bir gün içerisinde kaybedebiliyoruz. JES’in en büyük zararı, kükürttür. Kükürt kokusunu hepimiz biliriz, sağda solda bir mağaraya gittiyseniz çürük yumurta gibidir. Şu an JES’in olduğu yerlerde 8 tanesi aktif olmak üzere toplam 11 tane JES var Denizli’de. Sadece bir boru hattına gidin, illa JES’in dibine gitmenize gerek yok. Geçen boru hattının dibindeki toprağı alın. Elinize alıp ovuşturun oradaki koku bile sizi rahatsız ediyor. O geçen hattaki topraklar ölüyor. Kilometrelerce kare geri dönülemez bir şekilde toprağımızı kaybetmiş durumdayız. Bunlar engellenebilir mi? Engellenebilir. Şirket bu noktada napabilir? Biz görüyoruz duyuyoruz toplantı üç gün önceydi. Biz şirketin halen çalışmaları devam ettirdiğini duyuyoruz. Ama biz tabi ki mücadelemize devam edeceğiz. Onlar devam edebilir biz de devam edeceğiz.
[poll id=”5″]
JES’in bir kere kesinlikle ve kesinlikle yerleşim yerine yakın olmaması gerekiyor. Bunun açık örneği yaşam hakkı dediğimiz olay. Bir hukukçu gözüyle bakıyorum. Yine bir hukukçu olarak söylüyorum. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinde var kabul ettiğimiz. Yaşam hakkı en önemli madde. Bu yaşam hakkının içinde barınma hakkı vardır. Sizin barınacağınız yer, yaşayabileceğiniz bir alanda olması gerekirken ne yazık ki, bu JES oluşturulmaya çalıştığı alan bir sürü köyü kapsamakta. Bir çok verimli araziyi kapsamakta. Zaten sıkıntı da burada başlıyor. JES’in kısaca oluşumundan bahsedersek, Çok basit bir anlatımla yerden çıkan Jeotermal suyun veya akışkanın, tribünlerde tabiri caizse çevirerek elektrik üretmektir. Arkasından bu akışkanı tekrar geri vermektir. Kısaca bu. Bu projede sıkıntı akışkan çıkarılıyor ve çıkarılırken gaz ayrımı tam yapılmıyor. Normalde bunların da ayrıştırılıp, düzgün bir şekilde filtrelenip kapalı alanlarda muhafaza edilmesi gerekirken bu kaynaklardan çıkan Bor, Radom ki en tehlikeli gazlardandır, kükürt di oksit, arsenik gibi çıkan zararlı gaz ve kimyasalların doğaya salınması, Menderes nehrine verilmesi, toprağa enjekte edilmesi durumudur. Bu akışkanın çıkması için de en az 2000-25000 metre gibi bir kazı yapılması gerekiyor. Ki Reenjeksiyon geri devirde de aynen 2000-2500 metreden daha fazlasına gönderilmesi gerekiyor. Ama bu yapılmıyor. Ne yapılıyor. Menderes nehrine veriliyor veya 200-300 metre toprağa enjekte ediliyor. Ne oluyor sonra toprağımıza karışıyor, içeceğimiz suya, yiyeceğimiz yemeğe karışıyor bu zararlı kimyasallar ve gazlar. Zararımı beklediğimizden daha fazla. Çernobil faciamız vardı eskiden aynı şekilde bölgede kanser oranları artacak. Biz bunu Anlatmaya çalışıyoruz.
Hukuki sürecin başlaması için, insanların ilk önce halkı bilgilendirmek gerekiyor aslında. Böyle bir süreç için usülü kanun dediğimiz usuller vardır. Bu JES aslında öyle başlamadı. Bu JES usülsüzlüklerle başladı. Oradaki yerel halkın JES ile alakalı bir bilgisi yok. Bir gün sabah uyandılar ihaleler yapılmış, şirketler gelmiş, parseller verilmiş, sonra gelmişler ve ay ahali buraya bir JES yapacağız. Bu tamamen usülsüzlükle başlayan bir işlemdir.Biz hukuki süreci takip ediyoruz. Bunun Aydın ayağında olan olayları da meslektaşlarımızla bunu takip ediyoruz. Biz bu konuda Denizli Barosu olarak bu platformu tam olarak destekliyoruz. Oradaki yaşayan halkın da yanındayız. Biz ÇED raporunu da inceledik. O raporda da ciddi yanlışlıklar var. Çünkü Türkiye’de JES ile ilgili uygulamaları biz gözle görebiliyoruz. Çevreye verdiği zarar açısından. JES normalde Nükleer kaynak kadar önemli ve dikkat edilmesi gereken bir husus iken biz de tamamen kişilerin insiyatifine kalmış denetlenemeyen bir yapı gibi görünüyor. Biz de her şey oluruna bırakılmış. Eğer bu işi her şeye uygun yapacak olsalar emin kimsenin sesi çıkmaz. Ama biz napmak istediklerini çok iyi biliyoruz. Orada Menderes nehrine bırakılan o akışkanlar çevreyi kirletecek ve orada yetişen ve sizin evinize gelen buğdayın, ekmeğin içindeki arsenik miktarını Denizli’de görecek. Zorlu şirketi ise Zorlu şirketi görecek. Zorlu şirketinin evine giren ekmekte de görecek. Yurt dışından ekmek getirirler bilemem. Denizli’den ekmek yiyorlarsa, Denizli’nin suyunu içiyorlarsa onlar da görecek. Hukuki süreçte bu noktadaki idari süreci devam ettireceğiz. Bu durumun cezai sorumlulukların olduğuna inanıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar taşınır mı taşınır? Emsali var mıdır vardır. Çevreyi kirletmek o kadar kolay değil. Oradaki hiç kimsenin maddi bir çıkarı yok. Oradaki insanlar temiz çevre, temiz toprak, temiz su, temiz hava. Başka hiçbir şey istemiyoruz. Onlar bizi bilgilendirmeye geldikçe biz onları bilgilendirmeye devam edeceğiz. Kapımız her zaman herkese açık. Varsa tereddütleri de bizi de onları her zaman aydınlatmaya açığız.
Röportajımızın tamamını videomuzdan izleyebilirsiniz.
HABER: Serkan ÖZKURT