Mimarlar Odası Denizli Şubesi Başkanı Mehmet Serdar Alayont, sel ve deprem felaketleri sonucu çarpık kentleşme getirdiği can ve mal kayıpları üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Yine son dönemde ortaya çıkan restorasyon facialarının yaşanmaması için önerileride bulundu.
Mimarlar Odası Denizli Şubesi Başkanı Mehmet Serdar Alayont, Türk halkının korkulu rüyası sel ve deprem felaketleri hakkında konuştu.
Başkan Alayont, sözlerine şöyle başladı;”Sel ve deprem felaketi diyoruz. Aslında bunlar felaket değil. Tam tersine bunlar birer oluşum. Bunların tarihten bize öğretileri var. Örneğin; Denizli’de Antik Laodikya kentinin yıkımı. Felaket dememizin sebebi depremden ciddi anlamda etkilenmemiz. Hem canımızı, hem malımızı kaybediyoruz. Ama her zaman önümüzde bir Japonya örneği vardır. Bizden çok fazla depremle yaşamalarına rağmen, insanlar buna alışmış. Deprem olduğunda biz kaçıyoruz, onlar kaçmanın gereksiz olduğunu anlamışlar. Biz güvensiz yapılarda yaşadığımız için kaçıyoruz. Aslında kaçmamız lazım. Baktığımızda 2000’li yıllardan sonra ülkemizde yapılan yapıların çoğu depreme dayanıklı. Ancak çarpık kentleşme dediğimiz 1960’lı yıllarda başlayan gecekondulaşma hızlı büyüyen kentler ortaya çıktı. O dönemde yapılan plan değişiklikleri hızlı yapıldığı için yetersiz kaldı. Denizli’nin nüfusunun 100 binlerden bir anda 700 binlere yükseleceği öngörülememiş.”
Dere yataklarındaki yapılaşma sorununa değinen Alayont;”Yine sellerde oluşan kayıpların en büyük nedeni dere yataklarındaki yapılaşma. Dere yataklarındaki arsalarını kurtarmak için bu tür yapılaşmalar olmuş. Aslında o bölgenin yeşil alan olarak değerlendirilmesidir. Maalesef rant sevdası buna engel olmuş. Denizli’de dere yataklarında modern yapılar var. Sel felaketi öngörülmemiş olabilir ama o binaların alt katlarında oturan vatandaşların hayatlarını tehlikeye sokuyor.”dedi.
Deprem gerçeği hakkında konuşan Alayont;”Tekrar depreme dönmek gerekirse Denizli olarak depremi tanıyan bir bölgeyiz. Komşu kentimizde kısa süre önce meydana gelen deprem yıkımlara neden oldu. Merkezüssü uzak olsa da bölgede depremin yıktığı ve sonra yıkılan 900 binanın ortadan kalkmasına neden oldu. Bu yapılar 90’lı yıllarda yapılmış yapılar. Baktığınız da çok eski zaman değil. Ama bizim için çok eski oluyor. O dönemde ne malzeme, ne mühendislik önemsenmemiş. 1998’de yapılan deprem yönetmeliği ile bu işler değişti. O dönemden sonra daha sağlam temeller atılıyor. Çünkü denetim sistemi de yerine oturdu. Bunun için Denizli’de son yıllarda yapılan binalar depreme dayanıklı. Ancak bazı zeminler iyi etüt edilmeden yapılabiliyor. Şuanda en büyük tehdit yüksek binalardır. Bunun da çözümü kentsel dönüşümdür. Şunu da söylemek istiyorum; Denizli’de kent belleği yok. Oluşması da zor eski yapılara sahip çıkılmamış. Büyükşehir Belediyesi kamulaştırma yapmaya çalışıyor ama çok zor.”şeklinde konuştu.
Son dönemde yaşanan restorasyon faciaları için Alayont;”Denizli’de Kurşunluoğlu Evi var. O evden hiçbirşey kalmamış. Sadece fotoğrafları var. Orası taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiş. Hiçbirşey yapılamıyor. Orada yasaların bize söylediği şey şu;’Orada aynı konağı yapacaksınız.’ Eski belge, bilgilerden, kullanıcılardan projesini hazırlayarak konağı yeniden yapmanız gerekiyor. Koruma kurulunun kuralları da bu manada çok katıdır. Maalesef buna rağmen restorasyon faciaları da yaşanıyor. Bir yapıyı eski haline dönüştürmek için bambaşka birşey ortaya çıkabiliyor. Aynısı yapılmaya çalışan yapılarda yeni malzeme kullanılıyor. Ama restorasyon tekniklerinde şu vardır; bir sütunu tamamlamak isterken aradaki parçayı bulamadığınızda aynı malzeme yerine farklı bir malzeme kullanmalısınız. Örneğin; beyaz mermerlerin arasında bulamadığınız parça kırmızı olarak yerleştirilmelidir. Restorasyon insanların o eklemeyi sonradan yapıldığını bilmesi gerekir diyor.”ifadeleri kullandı.
RÖPORTAJ:ORAL CAN TATAR