enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5684
EURO
36,2479
ALTIN
2.964,73
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Denizli
Az Bulutlu
9°C
Denizli
9°C
Az Bulutlu
Pazartesi Açık
10°C
Salı Açık
13°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
15°C
Perşembe Açık
17°C

Soroptimist Kulüp Derneği Başkanı Yarışan, Kadına Karşı Şiddet Hakkında Konuştu

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne üç gün kala yağmurlu bir Denizli gününde Avukat Jülide Keleş Yarışan ile önceden sözleştiğimiz saatte ofisinde buluşuyoruz. Önceden hazırladığım sorularımla hazırlıklı gidiyorum ancak bizimki sıkıcı bir röportaj değil, çay eşliğinde lafın lafı açtığı bir sohbete dönüyor. Ana temamız elbette  şiddet ve şiddete karşı mücadele. Ama onun dışında iş dünyasında kadınların durumundan, medyaya düşen görevlere ve mobing durumlarında ne yapılmalıya kadar bir çok konuda konuşuyoruz. Ben size demiştim, laf lafı açıyor diye..
Keyifli okumalar.

Soroptimist Kulüp Derneği Başkanı Yarışan, Kadına Karşı Şiddet Hakkında Konuştu
24.11.2018
A+
A-

Okurlarımıza kendinizden biraz bahseder misiniz?

Merhabalar, ben Jülide Keleş Yarışan. 20 senelik avukatım. Kadın ve çocuk hakları alanında sivil toplumla ve Denizli Barosu Komisyonunda çalışmalar yürütüyorum. Denizli yerelinde ve Türkiye genelinde eğitimlere, etkinliklere katılıyorum. Denizli Barosunun ‘Gelincik’ diye bir projesi var. Şiddete uğrayan kadınlara hukuki destek sağlıyoruz. Denizli Barosu’ndan bir grup kadın avukat bunun için gerekli eğitimleri aldık ve Denizli’de böyle bir birim kurduk. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinde (ŞÖNİM), Cuma günleri nöbet usulü ile kadınlara hukuki destek veriyoruz. Ayrıca kadın ve çocuk hakları komisyonunda hak takibi ihlallerinin tespitini yapıyoruz. Onun dışında da meslek içi eğitimlerimiz de sürekli devam ediyor.

Öncelikle 25 Kasım Programından bahsedelim

25 Kasım Pazar günü “Kimseyi Arkada Bırakma-Kadına Yönelik Şiddete Karşı Harekete Geç” kampanyamız Yenişehir Yürüyüş Yolu’nda düzenlenecek yürüyüş ile başlayacak. Kadın, erkek, genç, yaşlı herkesi oraya bekliyoruz. Ayrıca projemiz kapsamında 25 Kasım – 10 Aralık arasında 16 gün boyunca ‘Dünyayı Turuncuya Boya’yacağız. Kadınların ve kız çocuklarının şiddetten arınmış bir dünyada yaşama umudumuzu hep birlikte perçinleyeceğiz. Etkinliklere herkesi bekliyoruz.

Soroptimist Kulüp Başkanlığını yürütüyorsunuz, neler yapıyorsunuz?

Evet 2017 Mayıs ayından beri başkanlık görevini yürütüyorum. Daha öncesinde de sekreterlik ve başkan yardımcılığı yapmıştım.1985 yılında kurulmuş bir derneğiz. Kadınlar ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi ve eşitliğe ulaşmak için çalışıyoruz. Dernek olarak hak ihlali durumlarında bunu ortaya çıkarmaya ve görünür olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Ortaya çıksın, konuşulsun, çözüm yolları nedir bunu tartışalım, gösterelim istiyoruz. Bununla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Denizli’de de kadınlarla ilgili tüm çalışmalarda yer alıyoruz, takip ediyoruz, destek veriyoruz. Denizli’de kadın sığınma evinin kuruluşunda derneğin çok büyük emeği var. Buldan’da ( Belsam) Buldan El Sanatları Merkezi’nin kuruluşunda destek sağlandı ve hala destekliyoruz. Türkiye çapında bursiyerlerimiz var. Bursiyerlerimize her sene düzenli olarak mesleğe atılmadan önce bireysel gelişimlerini destekleyebilmek için, iş görüşmesi nasıl olurdan hangi meslek kendilerine uyguna kadar bir çok sorunun yanıtlandığı bir eğitim sürecine alıyoruz.

 

İş dünyasında neler oluyor, kadın görünürlüğünün son zamanlarda arttığını kanısındayım.

GESİFED (Güney Ege Sanayici İş İnsanları Federasyonu)  ve TÜRKONFED (Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu) tarafından güzel şeyler yapılıyor. Bölgesel kalkınmanın içinde kadınların sosyal ve iş yaşamında ki görünürlüklerini ele alınıyor. Şiddetin iş dünyasına yansımaları ile ilgili de çalışmalar yürütülüyor. İş dünyasında kadın raporlamaları ve çalışmaları yürütüyorlar. Mesela önemli tespitlerinden biri kreş hakkının kadınların iş yaşamına katılmasındaki önemi. Yüzde 80 oranında kadın çalışmaya dönmek istiyor ancak çocuk yükümlülüğünden ötürü dönemiyor. Güvenilir bakıcı bulamamak, kreşlerin ücretli olması büyük bir sıkıntı. Kadınların üzerine yüklenmiş sorumluluklar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sosyal devletin üstlenmesi gereken kısımların kadınların omuzlarında kalmış olması noktasında çalışmalar yürütülüyor.

Denizli Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Edebiliyor mu?

Denizli şiddetle mücadelede iyi bir durumda diyebiliriz. İstatistiki verilerden gördüğümüz kadarıyla Denizli’de kadına yönelik şiddet çok yüksek görünüyor ama bu bizim farkındalıklarımızın yüksek olduğunu ve bilicimizi gösterir. Şiddetle mücadelenin birinci basamağı şiddeti görünür kılmak ve varlığını kabuk etmektir. Denizli’de ki kadınların şiddet durumlarında polise başvurduğu anlaşılıyor bu da bilinci gösteriyor. İstatistiki bilgiler yapılan başvuruları baz alır. Kadınların ekonomik özgürlüğünün olması şiddetle mücadele de ellerini güçlendiriyor. Denizli’de de çalışan kadın oranı bir çok şehire göre yüksek. Bu da şiddete karşı durma noktasında kadınları güçlendiriyor.

Aslında medyaya da önemli bir görev düşüyor değil mi?

Elbette. Her haberci haberinin çok okunmasını ister ancak haber diline çok dikkat edilmeli. Haberler çok okunsun diye kullanılan dil bir şeyleri tetikliyor, başka mağdurlar yaratılıyor olabilir. Haberler kesinlikle özendirici olamamalı. Mesela Özgecan cinayetinde çok fazla ayrıntı verildi. Bu kadar ayrıntı verilmesi benzer cinayet teşebbüslerine sebep oldu. Suça eğilimli insanlara yol gösterilmiş olunuyor. En kötüsü de şiddetin normalleşmesine neden oluyor. Şiddet kanıksanıyor; böyle olunca mücadele etmek çok zorlaşıyor. Normalleşmiş bir şeyle mücadele etmek gerçekten çok zor. Bu sefer başa dönüp bakın bu normal değildir’i anlatmak gerekiyor. Yani şiddet normalleştirilince yolu hayli uzatmış oluyoruz. Medya burada çok önemli çünkü etki alanı çok geniş bir mecra.

Gelelim 6284 sayılı yasaya. Nedir bu 6284?

6284 çok yönlü bir yasa, en önemli ise özelliği yargılamada delillerle ilerlenmesine rağmen şiddet durumlarında delil aramadan kadın başvurduğunda koruma ve tedbir önlemlerini vermesi. Erkeğin evden uzaklaştırılması, silahını teslim etmesi, madde ve alkol bağımlılığı durumlarında tedavi olmadan eve yaklaşamaması, öfke kontrölü sıkıntısı yaşıyorsa aile danışmanlarından bu konuda danışmanlık alması gibi çok fazla seçeneği olan bir kanun. ‘Yani şiddeti nasıl yok edebiliriz? Sorusunun yollarına bakıyor. Bu durumu aile bütünlüğünü koruyarak çözmek mümkün değilse o zaman kadını ve çocukları koruma yolları arıyor. Kadın sığınma evleri ve şiddet önleme merkezleri bu yüzden var. Ciddi yaşamsal tehlike durumlarında kimlik bilgilerinin değiştirilmesine, gerekirse yüz değişmesine kadar varan önlemler var.

Peki şiddeti çözmede devletin rolü nedir?

Şiddete kesin çözümler bulmak için yapılması gereken şey; şiddetin sebebi nedir, temelde ne oluyor bunların tespit edilip çözümüne yönelik tedbirler almaktır. Danışmanlık hizmetlerinin artırılıp, personelin yetkinleştirilmesi gerekiyor. Şiddeti önlemenin en önemli yolu şiddet uygulayana ‘bunu yapamazsın.’ demek ve bunu güçlü bir şekilde söylemektir. Bunu da en güçlü şekilde adalet mekanizması söylüyor. Bu kararlar devletin bu konuda bir toleransı olmadığını ve şiddetin devamına izin vermeyeceğini gösteriyor. Uygulamada da çok kararlı olmak gerekiyor. Emniyet güçleri çok önemli Bir kadına koruma kararı verildiğinde bunun ciddiye alınması gerekiyor.  Her kadına veriliyormuş gibi lanse ediliyor ama sistem böyle bir şey değil. Bir kadının da şiddet gördüğü için bir yerlere başvurması için gerçekten bir şeyler yaşamış olması gerekiyor.

Şiddet engellenmezse artan bir şey.

Şiddet döngüsü denen bir şey var. Önce tırmanıyor, öfke nöbetleri en son ise fiziksel şiddete ulaşıyor. Sonra tekrar bir düşüş yaşanıyor. Olay hiç yaşanmamış gibi özürler dileniyor iyi davranılıyor. Boş geçen bir süre var. Sonra tekrar şiddet uygulanıyor. Bu döngüyü kırmak gerekiyor. Sebebi tespit etmek ve çözüm üretmek gerekiyor. Cezalandırmak tek başına bir çözüm değil. Burada da 6284’ün rolü kadını gerektiği gibi koruyamamış olması. Sadece uzaklaştırma kararı vermiş olması bir işe yaramadığı için şiddetin sonucunda da kadının hayatını kaybetmesi söz konusu.

Şiddete uğrayan kadınlar ne yapmalı?

Şiddete maruz kalındığı anda, AKUT şiddet anında yapılabiliyorsa oradan uzaklaşmak gerekiyor. Yaşamsal risk oluşturabilecek yerlerden mutfak, balkon, banyo gibi yerlerden özellikle uzak kalmak gerekiyor. Öncelikle hayatını nasıl koruyacaksın ona odaklanıp, mümkün olan en çabuk anda da 155i arayıp polise haber vermek gerekiyor. AKUT şiddet anında başka numaralardan ziyade mutlaka 155’e haber verilmeli. Eğer şiddete uğrayan kadın bunu yapamıyorsa bu noktada iş topluma düşüyor. Çünkü o zaman bunu engelleyebiliriz. Polis de burada haber veren üçüncü kişiyi ortaya atmamalı. Çünkü üçüncü kişinin de yaşamsal güvenliği olmalı. Aile içindeki şiddeti önlemek için üstüne düşen görevi yerine getirmeli. Şiddete uğrayan kadın ve çocuktan haberdar olunduğu anda bunun ihbar yükümlülüğü var. Şiddet varsa bunu ihbar etmek vatandaşlık görevidir. Şiddete toleransın sıfır olması gerekiyor. O yüzden de şiddet gören kadın ya da çocuk polisi arayamıyorsa duyan kişi mutlaka polise haber verecek.

Şiddet süregelen bir durumsa, neler yapabileceğine dair bilgi almak isteniyorsa 183 bilgi veriyor. Koruma, tedbir, danışmanlık kararları noktasında neler yapılabileceğine dair yol gösteriyor. Şiddet önleme izleme merkezi Denizli’de Bağbaşı’nda oradan destek talep edebilirler. Denizli Barosunun kadın ve çocuk komisyonu var Adliye binasında hizmet veriyor oradan bilgi alabilirler.

Şiddetin önlenmesi için dayanışma içinde olmak gerekiyor.

Şiddetin sona ermesi için harekete geçmek gerekiyor. Destek bulmak gerekiyor. Bu noktada aileler çok önemli. Çocuklarını evlendirmiş olmaları o hayatı yaşamalarını gerektirmiyor. Çocuklarına destek olmaları gerekiyor. Şiddet uygulayan kişinin ailesi çok önemli. Çocuğunun bir suç işlediğinin farkına varması gerekiyor. Çocuğum bir başkasına şiddet uyguluyorsa, işkence ediyorsa suçludur bilincinde olmak gerekiyor. Buna bahaneler üreterek, teşvik edici sözler söylenmemeli. Kendi çocuğunuzu şiddet uyguladığı için teşvik ederseniz aslında daha büyük suçlar işlemesi yönünde ateşe atmış oluyorsunuz. Böylece bir başkasının hayatını da zindana çevirmiş oluyorsunuz. Toplum olarak bizim de dedikodu üretmekten vazgeçmemiz lazım. Dedikodu şiddeti artıran bir mekanizma.

Erkeği haklı çıkarmaya çalışan bir yapı söz konusu..

Eşitsizlik algısı şiddeti besliyor. Bazı şeyleri yaptığında kadın şiddeti hak eder kabulü bütün toplumda var. Bunu değiştirmemiz gerekiyor. Bir kişi diğerine vurabileceğini, katledebileceğini göstermez. Sıla’nın yaşadığı şeye gelecek olursak. Ahmet Kural daha önce hiç mi kimseye öfkelenmemiş, hiç mi kimseden rahatsız olmamış şu ana kadar sadece Sıla’ya mı öfkelenmiş ki ona öfkelendiği anda şiddet uygulamış. Ama erkeğin şiddet uygulayabileceği yönünde bir ön kabul var. Yani ben sana kızarsam ve eğer sevgilimsen ben seni dövebilirim öyle mi? Yoksa bir gün kapıcıya ya da yöneticiye de kızmış olabilir ama onları dövmüş mü? Dövmemiş. Kadın erkek arasındaki şiddetin temeli bu ön koşul kabulünde yatıyor. Erkeğin biraz sinirlenince kadına vurması çok normal bir davranışmış gibi kasıtlı, bilinçli bir şekilde kabul ettirilmeye çalışılıyor. Halbuki bir insan öfkelendiğinde eşyalara zarar veriyor, bağırıyor çağırıyor, küfredip arabalara zarar veriyorsa bunun bir hastalığı olduğunu, tıbben müdahale etmek gerektiğini düşünürsünüz. Ama kadınlar söz konusu olduğunda normalmiş gibi karşılanıyor. Mutlaka kadın bir şey yapmıştır diye bakılıyor. Aslında burada erkek ona şiddet uygulayabileceğine karar veriyor. Bunu yapmak istiyor, gerçekleştiriyor.

İş yerine mobinge uğrayan kadınlar ne yapmalı?

Mobing bizde sürekliliği olan psikolojik temelli şiddet olarak tanımlanıyor. Mobingin bir amacı da mobinge maruz bırakılan kişinin ‘kendi isteği ile’ işten ayrılmasını sağlamak. Bunun varlığının ispatlanması gerekiyor. Mobinge maruz kalmanın çok ciddi sonuçları olabiliyor. Tamamen yaşamdan kopmaya, ağır depresyona hatta intihara kadar giden vakalara neden olabiliyor. Mobinge maruz kaldığını düşünen kişilerin mutlaka psikolojik destek alması gerekiyor. Çok ağır bir süreç ve tek başına üstünden kalkmak mümkün olmayabilir. Onun dışında mobingi uygulayan iş arkadaşlarınız ise mutlaka üst kurumları bundan haberdar etmek, önlem almalarını sağlamak gerekir. Eğer cinsel şiddet varsa bu ayrıca cezaya tabidir. İş yerinde cinsel şiddetin normal yaşamdan farklı bir yargılaması var. Mutlaka şikâyet konusu yapmak gerekir. Üst yönetime de başvuruldu sonuç alınamıyorsa ama ispata ilişkin dokümanlarınız da varsa bunlarla beraber ceza yargılaması başlıyor. Hem de direk tazminat davası açabiliyorsunuz.  Burada koruma, mobingi sona erdirme yükümlülüğü işverende. Ama işverenden size bir mobing varsa tanıkları belirleyip, mobing nedeniyle işten ayrılıp şikâyet ve tazminat davası açmak gerekiyor.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

25 Kasım Pazar günü “Kimseyi Arkada Bırakma-Kadına Yönelik Şiddete Karşı Harekete Geç” kampanyamız Yenişehir Yürüyüş Yolu’nda düzenlenecek yürüyüş ile başlayacak. Kadın, erkek, genç, yaşlı herkesi oraya bekliyoruz. Ayrıca Dünyayı Turuncuya Boya projemiz kapsamında 16 gün boyunca bir çok etkinliklerimiz devam edecek.Etkinlere katılımlar bizim eşitliğe inanca, şiddete son verme umudumuzu artıracak, çalışmalarımıza güç verecektir.

Röportaj : Cansu DEDA

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.