Telefonlar, tabletler bir yanda, bilgisayarlar, televizyonlar bir yanda derken hayatımızın merkezine oturan internetten uzak kalmak artık nereydeyse imkansız. Öyle ki büyük bir çoğunluk artık internetsiz bir yaşam düşünmek istemiyor. Peki internetin, televizyon ve filmlerin hayatımızın bu kadar merkezinde olmasının yaratabileceği hastalıkların olduğunu biliyor muydunuz?
Bu içeriğimizde sizlere temelde teknolojinin hayatımıza kazandırdığı televizyon, internet, film ve dizilerin hayatımıza ve ruh sağlığımıza ne gibi etkileri olabileceğini anlatmak istedik. Hazırsanız başlayalım…
Artık teknoloji hayatımızın bir parçası. İnternet çağında yaşıyoruz desek yalan olmaz. Çünkü büyük küçük herkes artık internet, bilgisayar ve telefonlarla haşır neşir. Alışverişten, eğitime, yemekten, dizi/filme hemen hemen her şey için interneti kullanıyoruz. Sosyal canlılar olarak biz insanların bu denli fiziksel sosyallikten uzak kalmasının elbette bir sonucu olacaktı değil mi? Pandemi, virüs, yasaklar derken her geçen gün daha da hayatımıza dahil ettiğimiz internetin sebep olabileceği hastalıkları sizlere anlatmak istedik. Birçoğumuza tanıdık gelen bu hastalıkların isimlerini öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız! İşte teknoloji çağının ürünü olan 5 zihinsel ve ruhsal hastalık…
1998 yapımı Jim Carrey’ın başrolde olduğu Truman Show filmini izlediyseniz anımsayacaksınızdır. Bilmeyen ve hatırlamayanlar için kısa bir özet geçelim. Truman, tüm hayatı televizyon ekranlarında izlenen bir karakterdir. Uzun süre boyunca bundan habersiz olarak yaşıyordu. Bu filmden yola çıkarak filmden 4 yıl sonra psikiyatrist kardeşler Joel ve Ian Gold, oldukça sıra dışı bir durumla karşılaştılar.
Psikologların bazı hastaları kendi hayatlarının kayda alındığını, izleyicilerle paylaşıldığını ve herkes tarafından tanındıklarını iddia ediyorlardı. Hatta doktorun hastalarından biri, 11 Eylül saldırısının yalnızca kendisini kandırmak için yapıldığını düşünüp New York’a, ikiz kuleleri görmeye bile gitti.
Bugüne kadar Truman Show yanılgısına yakalanan 40 hasta biliniyor, bunların büyük bir çoğunluğu ise 25-34 yaşları arasındaki beyaz erkekler.
Eminiz sosyal medyada dolanırken ilgi ve sempati görmek için hastaymış gibi davranan, travmalar atlattığını söyleyen insanlara rastlamışsınızdır. Özünde çok normal hatta bazen aşırıya kaçıldığında komik görünen bu durumun bir adı var; Münchausen sendromu. İnternet ile yaygınlaşan bu hastalık başlarda forum ve sohbet odalarında fark edilmeye başlandı. Bunun 2000’li yıllardaki en ilginç örneği ise Debbie Swenson isimli bir kadındı. Debbie Swenson, iki yıl boyunca lösemi hastası bir kızı olduğunu iddia etti. Hatta çocuğunun ağzından blog sayfası bile hazırlayıp çocuğunun anevrizmadan öldüğünü duyurdu. Olayların sonunda tüm bunların koca bir yalan olduğunu duyurdu.
Konversiyon bozukluğu yani kitle hastalığı. Genellikle birlikte bol bol vakit geçiren insan gruplarının arasında ortaya çıksa da bu sefer durum oldukça farklı. Esneyen birini gördüğünüzde sizin de esnediğinizi fark etmişsinizdir. Bu ruhsal bozukluk da aslında biraz buna benzer. İnsanlar diğerlerinde gördükleri belli bir tiki ya da davranışı kopyalıyor. Sanırız buna benzer örnekler gözünüzde canlanmıştır.
Paris’i düşündüğümüzde hepimizin aklına büyüleyici sokaklar, harika yemekler ve bitmek bilmeyen bir romantizm geliyor. Ancak gerçek hayatta durum biraz farklı. Paris Sendromu, zihinlerindeki Paris ile gerçek Paris’in uyuşmaması sonucunda ortaya çıkıyor. Yani hastalığın temel sebebi Paris’in fazlaca idealize edilmiş olması. Tüm bunların altında yatan sebep ise elbette ki film sektörü.
Hastalığın belirtisi olarak da Paris’te beklediğini bulamayan birçok turistin; mide bulantısı, depresyon, halüsinasyon, baş dönmesi, sinir hali ve kalp çarpıntısı şikayeti ile hastaneye başvuruyor.
Hemen hemen hepimizin biraz da olsa deneyimlediği bir hastalık ile listemizi sonlandıralım: Vasat dünya sendromu. Haberlerde gördüğümüz onlarca cinayet, taciz, yaralama, hırsızlık ve savaş haberlerinin ardından dünyanın ne kadar da kötü bir yer olduğunu düşünüp duruyoruz. Tüm bu kötü haberlerden dolayı gerçeklik algımızın bozulmasına ve dünyayı gerçekten korkunç bir şekilde algılamamıza neden olan vasat dünya sendromu, agorafobi gibi çeşitli rahatsızlıklara da davetiye çıkarıyor. Çözüm mü? Elbette televizyon kullanımını azaltmak.